YAŞAMI ONARAN TARIM – 2

Araştırmalar, iklim değişikliği hakkında yazılan makale ve haberlerin, konunun ciddiyetini halka ulaştıramadığını gösteriyor. Kamuoyu farkındalığının, eylem yaratma potansiyelini harekete geçirme olasılığını destekleyebilecek düzeyde olmadığını ortaya koyuyor. Bilim insanı Elodie Perga’ya göre; “halkın bildikleri bilim insanlarının iklim değişikliği hakkında ürettiği bilimsel bilginin çok azı.”

İKLİMDEN BİHABER

Araştırmalar, iklim değişikliği hakkında yazılan makale ve haberlerin, konunun ciddiyetini halka ulaştıramadığını gösteriyor. Kamuoyu farkındalığının, eylem yaratma potansiyelini harekete geçirme olasılığını destekleyebilecek düzeyde olmadığını ortaya koyuyor. Bilim insanı Elodie Perga’ya göre; “halkın bildikleri bilim insanlarının iklim değişikliği hakkında ürettiği bilimsel bilginin çok azı.”

2020’de dünyada 51.230 adet iklim değişikliği haberi yayınlandı. Medyada en çok yer alan ilk 100 bilimsel çalışmaya bakıldı. 2020 yılında yayınlanan 50 binden fazla makaleden uluslararası medyada 36.355 kez bahsedilse de yalnızca yüzde 2’sinden 10 kez bahsedildi. Görülen şu ki iklim son hızla değişirken zihinler henüz değişime hazır değil. Asıl sorun iklimdeki farklılaşmayı, tehlikeyi, değişimin özünü insanlara nasıl anlatacağız. Aynı araştırmaya göre; ilgi gören haberler doğa bilimleri ile ilgili. İklim değişikliğinin sosyal, ekonomik, teknolojik yönü ve çözümler ilgi görmüyor. Medyada yer alan haberlerin içeriği korku, inkâr ve endişe odaklı olmaları.

Bilimin heyecan veren, umut vadeden yönü halka ulaştırılamıyor. Son yıllarda bilim okuryazarlığının bazı gelişmiş ülkelerde ders olarak okutulması umarız gerekli zihin altyapısının oluşturulmasına yardımcı olur.

Uzgörülü büyük sorunlar bireylerde güçsüzlük hissi yaratıyor. İklim anksiyetesi üzerine çalışan uzmanların yeni uğraşı alanı; iklimle ilgili konularda yandaş yaratacak, davranış değişikliği yaratabilecek haber aktarma yöntemleri.

İklimin değişen haliyle barışmak, “dünyanın altının üstünden daha iyi olabileceği” üzerinden tevafukla mayalanan söylemler hani sosyal medyada milyonlarca beğeni topluyordu. Dünya yerle bir olacak, değişecek her şey eskisinden daha güzel olacak. Göbeklitepe’de her ihtimale karşı biriktirdiklerinin üstünü örten atalarımızdan aldığımız ilhamla, geleceği onarabileceğimize inanmak, onarıma topraktan başlamak.

ÇİMLER TOPRAĞI KORUYABİLİR

Bilim insanları kimyasal gübrelerden sızan nitrojen kirliliğini azaltarak sera gazının gezegene girmesini durdurabilecek yeni bir buğday bitkisi olan “çim” geliştirdiler. Yabani bir çimen olan bitkiden toprağa sızan bileşikler toprak mikroplarının enzim aktivitesini bozuyor. Bu da mikroorganizmaların gübre bileşenlerini parçalama ve ortaya çıkan çevre kirliliğinin ekosistemlere salma kapasitesini yavaşlatıyor. Gübreler bitkilerin büyümesine yardımcı olacak amonyak içerirler. Toprakta bulunan mikroplar amonyağı oksitleyerek topraktan suya karışan nitratı durdurur. Oksitleme sürecinde mikroplar yan ürün olarak tarımın karbon ayak izini yükselten nitröz oksit salarlar. Her yıl üretilen gübrenin beşte biri buğdayda kullanılıyor, buğdayın nimet üretme metaforu yanında gezegeni kirletici etkisi azımsanmayacak ölçüde. Her lokma doğacakların rızkından çalıyor.

BİTKİ KÖKLERİ TOPRAKTAKİ MİKROORGANİZMALARI ETKİLİYOR

Bilim insanlarının son çalışmasının amacı buğdaya daha etik bir üretim altyapısı oluşturmak. Bazı bitki kökleri salgıladıkları bileşiklerle topraktaki mikropların davranışlarını etkileyebiliyor, onların bu yetenekleri bilimin yeni konusu. Biyolojik nitrifikasyon inhibisyonu “BNI” adı verilen özellik, gıdanın geleceğini kökten değiştirecek.

Yabani çavdar gibi pek çok çimen bu tarz genlere sahip. Bilim insanları onların bu genini alıp onu bir buğday çeşidine dönüştürdüler. Deneylerde, tasarım buğdayların kirletici nitrat varlığını yüzde 30 oranında azalttığı tespit edildi.

BNI özelliğine sahip buğday, bitkilerin gübreden besin alınımını da artırdı. Bu tarz buğdayların gübrelerin etkinliğini artırabileceği, gübre miktarının azaltılabileceği ve buğdayın biyokütlesinin de arttığı ortaya çıktı.

DÜNYA TARIM HARİTASI DEĞİŞİYOR

Dünya tarım haritası değişiyor, nasıl /ne kadar / nerede üreteceğimiz mevzusu, ekonomist Johann Von Thünen’in “Tarımsal lokasyon teorisinin de” konusu. Teoriye göre; yatırımın nerede yapılacağı, işinizin ne kadar karlı olacağını %70’lere varan oranda etkiliyor.

“Tarımda lokasyon seçimi” kuramını destekleyen bir araştırmaya göre; küresel ekim alanlarının yerini değiştirerek, aynı miktarda ürün daha az maliyetle üretilebilir.

Devasa bir tetris oyununda; ürünlerin ekim alanlarının yeri değiştirildi. İklim değişikliğine uygun restore edilmiş yeni tarım haritası; çevresel etki ve maliyetleri içine alan bir matematiksel model ile planlandı, girdi maliyetleri düşürüldü, kaynaklar etkin kullanılarak, yüzde 70 oranında arazi, su ve karbon tasarrufu sağlandı.

Soya fasulyesi, mısır, pirinç Sahra Altı Afrika’sında, eskiden mısır ekilen Orta Amerika’ya buğday ve arpa, Çin’e kolza ve soya fasulyesi ekerek yapılan “yeniden ürün tasarımı” ile insan türünün gıda sorunu çözülebilir.

İKLİM DEMLENİYOR

4.5 milyar yıllık gezegenin iklimi sürprizlerle dolu, zaman yaşlandıkça iklim katran karası renklere bürünüyor, demleniyor. Gezegenin başından beri dünyada olan hiçbir tür yok. En eskilerinden biri insan bir de köklü porsuk ağacı. İnsanlığa bahşedilen son “11 bin yıllık muhteşem yüzyıl bitti.”

YAŞAMI ONARAN TARIM

Farklı iklim sorunlarıyla mücadele eden tarım endüstrisi son yıllarda iklim felaketi gölgesinde artan nüfusu nasıl besleyeceğini tartışıyor. Yeni teknolojiler, farklı alternatifler, bilimsel çalışmalar yapılsa da toplum nasıl karşılayacak. Geçmişte beslenme kültürü binlerce yıl süren coğrafi ve demografik koşullarla oluşurken şimdilerde iklim felaketi tüm endüstrinin üzerinde olağanüstü baskı yapıyor.

Yeşil devrimin teknoloji tohumları açlıkla mücadele için atılsa da açlık hala en büyük silah. Yoksulluğu azaltılma iradesi, iklim felaketinin sonuçlarıyla sekteye uğruyor. Üstelik kurumsal yoksulluğu yöneten bir grup imtiyazlı, hala hasbihal etme derdinde, kalıcı çözümlerden çok uzaktalar. Kaynakları etkin kullanmak, verimi artırmak, çevreye zarar vermemek çok katmanlı zor bir problem. Çözüm önerileri çoğu zaman etik tartışmaları beraberinde getiriyor. Aktivistlerin GDO ürün karşıtlığına karşı, Afrika’nın karın doyuran her türlü besine kucak açması, evrenin hala en büyük ironisi.

Süper nem emici jeller ile kendi kendini sulayabilen topraklar, fotosentezi hekleyerek verime yardımcı olmak, dikey tarım ile buğday üretme gibi teknolojiler insan türünün geleceğini kurtarabilir. Bilim son günlerde gezegeni ve insan türünü iklim felaketinden korumak için mesaiye kalıyor. Kapalı kapılar ardında laboratuvarların içinde iklimin şeytani sırlarına erişmek, onunla mücadele etmek için multidisipliner çalışmalar yürütülüyor.

Modern beslenme kültürü çoktan seçmeli sorular ve çeldiricilerle dolu. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde en tepeye çıkanlar için beslenme lüks bir teferruat. Oysa Sahra Altı Afrika’sı henüz ilk basamağa tırmanmadı bile.

 

Benzer İçerikler

YAŞAMI ONARAN TARIM – 4

YAŞAMI ONARAN TARIM – 3

YAŞAMI ONARAN TARIM – 1 –

Antroposen Tarım Devrimi Çok Yıllık Bitkiler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir